Osmanlı Devletinin Gelir Kaynakları |
1- Tımar Sistemi
Tımar sistemi Selçuklulardaki ikta sisteminin Osmanlı Devletindeki uygulanış şekline denir. Sistemin temel amacı devletin miri arazi rejimindeki hububat ekimi yapılabilir alanlara düzenli bir şekilde ekilip dikilmesini sağlamak amacıyla uygulanmış bir toprak rejimidir. Devlet tımar sistemine göre bir bölgeden alacağı vergiyi oraya tayin etmiş olduğu oraya tayin etmiş olduğu resmi görevliye yıllık maaş olarak tahsis eder. Tımarı alıp işleten kişiye sahib-i arz denilmektedir. Bu sisteme göre devlet adına tayin edilen görevli elindeki padişahın beratıyla hudut ve sınırları daha önceden tespit edilmiş olan toprakların reaya tarafından düzenli bir şekilde ekilip dikilmesini sağlamakla yükümlüdür. Böylelikle miri arazi rejimini işleterek kendisine tahsis edilmiş olan yıllık vergileri maaş olarak almak suretiyle hem oranın idaresini yapar hem de asayiş ve güvenliğinden sorumlu olurdu.
Tasarruf ettiği gelirlere karşılık Anadolu’da tımar sistemi içinde ilk 3000 akçesini kendisine kılıç tımarı olarak ayırır ondan sonraki her 3000 akçe için cebelü adı verilen bir atlı asker beslerdi tımar sahibi sefere çağrıldığı zaman kendi cebelü askerleriyle birlikte katılmak zorundaydı. Bu miktar Rumeli’de 5000 akçedir. İlk 5000 akçesi kılıç tımarı, sonraki her 5000 akçe için bir cebelü beslerdi. Rumeli'nin Anadolu’dan farklı olmasının sebebi burasının darül harp ve darül cihat bölgesi olmasındandır. Tımar sistemi bünyesinde zeametler 20 ile 100 bin akçe, haslar ise 100 binden fazla olanlar için kullanılırdı. Zeamet ve has tasarruf edenler ise elde ettikleri gelirin her 5 bin akçesi için bir cebelü beslerlerdi.Özellikle has tasarruf eden bu beyler besledikleri bu cebelülere kapu halkı denilir. Devlet bu sayede hem toprak rejimini ve miri araziyi düzenli bir şekilde işletirken hem de oranın idaresini sağlıyor ve asayiş ve güvenliğini de emniyet altına alıyordu. Bu sistem Anadolu'nun en ücra köşelerinin ekilip dikilmesini sağlıyordu. 17. Yüzyıla kadar Osmanlı ordusunun %60-70’i tımarlı sipahidir. Tımar eski önemini kaybetse de Tanzimat’a kadar devam etmiştir. Osmanlı devletinin gelir kaynaklarından ilkini anlatmış bulunmaktayız. Diğer Osmanlı gelir kaynağına geçebiliriz.
2- İltizam / Mukataa Sistemi
Mukataa, kat edilmiş kimse demektir. Osmanlı mali terimi ise devlete ait gelir getiren arazi ya da diğer kurumların mülkiyeti devlette kalmak şartıyla açık artırma usulüyle işletim haklarını en yüksek meblağı veren kişiye tahsis edilmesine iltizam sistemi olan kişiye de mültezim denilmektedir. Geliri yüksek olan topraklar, gümrükler, limanlar, madenler, tuzlalar vb. geliri yüksek olan yerler iltizam sistemine göre tahsis edilmektedir.
İltizamlar 3 şekilde işletilmektedir. Bunlar: a.Emanet, b. İltizam, c.Emanet/ Bervech-i İltizam.
A- Emanet Sistemi:
Devlete ait gelir getiren yerlerin iltizama vermek amacıyla açık artırmaya çıkarılmasına rağmen herhangi bir talep olmayınca devlet bu tür işletmeleri emin adı verilen bir görevli tayin ederek bizzat kendisi işletirdi. Emin, yardımcıları ve işletmede çalışan kişiler 1 yıl boyunca orayı işletir ve kendilerine tahsis edilen maaşları alırlardı. Masraflar düştükten sonra şayet kalan kısım olursa hazineye intikal ettirilirdi. Emanet sistemine göre iltizama verilen işletmeler kar ya da zarar etsin hiç fark etmez emin ve orda çalışan görevliler maaşlarını tam olarak alırlardı. Dolayısıyla bu tür işletmeler tam anlamıyla devlet işletmeleriydi.
B- İltizam/Mukataa Sistemi:
Devlete ait gelir getiren yerlerin açık artırma usulüyle en yüksek meblağ veren kişiye bir tahvil dönemi yani 3 yıllığına işletme hakkının devredilmesi demektir. Bunu alan kişiye mültezim denir. Mültezim, almış olduğu bu iltizam toprakları için devlete 1 peşin geri kalanı 2 taksitle olmak üzere taahhüt ettiği meblağı ödemekle yükümlüdür. Taksitler nevruz ve Ağustos ayında ödenir. Şayet mültezim taahhüt ettiği meblağı ödeyemezse ve devleti zarara uğratırsa mültezimin bütün malına el konurdu. Onun malı devletin zararını karşılamazsa kefillerin mallarına el konur. O da yetmezse hapsedilir ve bir daha kendisine iltizam verilmezdi.
Şayet mültezim iltizama aldığı yeri düzenli bir şekilde işletiyor, vergilerini de tam olarak ödüyorsa bir sonraki ihalede en yüksek meblağı vermek şartıyla onun 4-5 veya daha fazla süreyle işletmesine izin verilirdi. Mültezim, iltizamına devam ederken şayet başkası daha yüksek bir meblağ teklif ederse aynı teklif mültezime yapılır, mültezim kabul ederse yeni fiyat üstünden işletmeye devam eder, etmezse kıste’l-yevm uygulanır ve o güne kadarki işletmesi hesaplanır daha yüksek meblağ verene işletme devredilir.
C- Emanet Bervech-i İltizam:
Devlete ait iltizam yerlerinin emanetle işletildiği durumlarda emin, işlettiği kurumun daha çok kar elde edeceğini düşünerek devlete müracaat etmesi ve iltizama verilmesini talep etmesi durumunda yapılan açık artırmada şayet en yüksek meblağı verirse emanetle işlettiği yer kendisine iltizam olarak verilirdi.Osmanlı devletinin gelir kaynaklarından ikincisini anlatmış bulunmaktayız. Diğer Osmanlı gelir kaynağına geçebiliriz.
3- Malikane Sistemi
17. yüzyılın ikinci yarısından itibaren harplerin uzaması, Osmanlı aleyhine sonuçlanması, ekonomik sıkıntılar, akçenin değer kaybetmesi, yabancı paraların Osmanlı piyasasını işgali neticesinde büyük bir ekonomik kriz yaşanmış ve devlet alternatif gelir kaynakları aramaya başlamıştır. Bunun için daha önceden belli bir tahvil süresince mültezimlere verilen iltizam yerleri mültezimin daha rahat hareket etmesini sağlamak, iltizam yerine kendi mülkü gibi sahip olmasını sağlamak için 1695’te malikâne sistemine geçilmiş ve iltizamlar kaybı hayat şartıyla verilmeye başlanmıştır. Mukataalar, açık artırma usulüyle en yüksek meblağı verene satılmakta, satışa başlama fiyatı ise mültezimin elde edeceği karın 2 ile 10 katı arasında değişirdi. Malikâne sistemine göre mültezim, muaccele adı altında peşin bir para ödüyor, bundan başka tellaliye adıyla bir vergi ödedikten başka aynı zamanda savaş zamanlarında cebelü bedeli ödüyordu.
Malikâne sistemi aynı zamanda müeccele adı altında da kardan belli bir miktar devlete ödeme yapılıyordu. Malikâne olarak verilen mukataalar sahibinin vefatından sonra mahlûl kalması ve yeniden ihaleye çıkması gerekiyordu. Ancak uygulamada buna pek uyulmamış pek çok malikâne sahibi vefat etmesine rağmen onun oğulları sanki babaları hayattaymış gibi işletmeye devam etmiş hatta devletin bilgisi haricinde bu mukataaları başkalarına devretmişlerdir. Ancak özellikle 18. Yüzyıldan itibaren bu sistemle malikânelerin el değiştirmelerinin taşrada daha çok yaygınlaşması neticelerinde büyük toprak ağaları ve zenginler ortaya çıktı. Bunlar da yüz yılın sonlarına doğru çok büyük bir güç kazanarak ayan adı verilen zorbalara dönüşmüşlerdir. Buna rağmen malikane sistemi 19. Yüzyılın ilk çeyreğine kadar devam etmiştir.Osmanlı devletinin gelir kaynaklarından en sonuncusunu anlatmış bulunmaktayız. İnşallah Osmanlı gelir kaynakları hakkında tatmin edici cevabı almışsınızdır.
KAYNAKÇA
Prof.Dr.Mehmet İNBAŞI - Tarih Sohbetleri
Hiç yorum yok